14 Aralık 2010 Salı

Telefon

Merhaba, ben Çilek. Bardağın yarısını dolu görenlerdenim. Çizgilere basmadan yürürüm. Hava soğuksa çok huysuz olurum. Küçük bir dükkanım var. Camekanları iyice eskimiş, lekelenmiş; üzerinde kağıt çıkartmalardan adı yazan dükkanlardan bu. İçinde bir sürü kesme ve yapıştırma malzemesi satıyorum. Çeşit çeşit bantlar, likit yapıştırıcılar, hamur şeklinde yapıştırıcılar, uhular, makaslar, maket bıçakları.. Her şey var.

Sabahları erken kalkarım. Önce O'nu rüyamda görmüş olduğum için, sımsıcak gülümserim, bir yandan da gerinerek yorganı iterim. Sonra hemen kırmızı naylon perdeli duşuma koşarım, O'nu görme ihtimalim olduğu için tertemiz olmak isterim. Aynı şehirde yaşadığımız için her an karşılaşabiliriz. Farklı şehirlerde yaşasak bile her an karşılaşma ihtimalimiz olabilirdi, hayat bu.

Ben hep elbise giyerim. Hava soğuk olsa bile elbise giyerim. Bir sürü güzel elbisem vardır. Duşumu aldıktan sonra da, bir gece önceden ütüleyip dolabın kapağına astığım elbisemi giyerim. Makyajımı yapar, saçlarımın önünü fön fırçasıyla hafifçe düzeltirim.

Kahvaltı için ekmek kızartma makinesine iki dilim ekmek atar, çay suyu koyarım. Mutfak penceresinin kenarında annemin reçelleri durur. Aynı çizgi filmlerdeki gibi kareli renk renk kumaştan kapakları vardır. Kahvaltımı onlarla eder, O'nun da annemin reçellerini nasıl seveceğini hayal ederim.

Kahvaltıdan sonra O'na günün ilk telefonunu açarım. O'nu hep ben ararım, çünkü benim aramamı çok sever. Hep ben konuşurum, O susar. O'na göre benim sesim dünyanın en güzel sesinden bile güzeldir. O'na o gün yapacaklarımı anlattıktan ve onunkileri tahmin ettikten sonra telefonu kapatırım.

Dükkanım evime çok yakındır. İşe yürüyerek giderim. Yürürken çizgilere asla basmam. Her gün benim evime yakın olan pastanenin kurabiyelerinden canı çekebilir, benim oradaki bankaya işi düşebilir, hatta belki yapıştırıcısı veya makası yoktur da bana gelebilir diye etrafıma bakarak yürürüm. İnsanları çok iyi gözlemlerim, sıkıntılarını bilir, onlara yardımcı olurum. Onlar da beni çok sever.

O da beni çok sever. Bana devamlı müşteri yollar. Mesela bir keresinde, bir adamı aynı haftada dört kez yollamıştı, sonraki hafta da üç kez gelmişti. Bu adam hep makaslar almıştı. Onunla iyi anlaştığımızı anlamış olacak ki hep onu gönderdi. Çok düşüncelidir. Bazen geceleri gizlice gelip dükkanımla kaldırımın arasında kalan toprak kısma küçük kır çiçekleri eker. Öyle, bir gecede! Görünce hem şaşırır, hem mutlu olurum.

Öğle vakti, yandaki sandviççiden sıcak sandviç alıp yerim. Bu esnada yine onu ararım. Aslında bütün gün ararım ama o sadece üçünü açar, eğer ben hangisini açacağını doğru tahmin etmişsem
ödül olarak bana "alo" der. Bu bizim aramızda olan bir şaka. Anlamamış olabilirsiniz.

Öğleden sonraki müşteriler azaldığında, dükkanımın kendiliğinden açılıp duran kapısını asma kilitle kitlerim. Uzun zamandır yaptırmadım, çünkü O yapmak isteyebilir. Erkekler tamir işlerini sever. Yapabildiklerinde kendilerini daha güçlü hissederler. O'nun bunu yaparkenki yüz ifadesini görmek isterim.

Eve döndüğüm zaman, ilk iş ocağa tencereyi koyarım. İki kişilik nefis bir yemek hazırlarım. Sofra her zaman kuruludur. Mutfak penceresinin önündeki küçük masada kırmızı bir örtü üzerine beyaz bir örtü vardır. Reçel kavanozlarının üstünde küçük kırmızı mumlar. Tabaklar beyaz, peçeteler ise kırmızı beyaz pötikareli.

Akşam eve dönerken aldığım şarabı da buzluğa koyarım ki O gelene dek soğusun. Sonra oturur O'nu beklerim, işi geç bitebilir, çünkü gece telefonu açmayabilir. Ben yine de ararım, bir yandan da beni ne kadar sevdiğini düşündüğünü düşünürüm. Aşk insanı kör de edebilir, sağır da edebilir. Düşünmekten duymaz insan telefonu, düşünmeye doyamaz bilirim.

O gelemeyince yemeğimi yerim. Gelemese de mutlaka eve uğrar, o yüzden tabağını hep masada bırakırım. Haftada bir yenilerim tabi ki. Geldiğinde temiz bulsun isterim. O'na koyduğum şarap bardağında pırıl pırıl durur. Yarısı hep doludur. Oturduğum yerden hep O'nun bardağını görürüm. En güzel şarabı aldığım için kendimle gurur duyarım. Makyajımı siler, saçlarımı tararım. Son kez O'nu ararım, telefonu artık kapalı olduğu için O'na uzun bir sesli mesaj bırakır, o gün sattığım yapıştırıcılardan, annemin reçellerinden, kasabın yeni çırağının paketleri nasıl da düşürdüğünden, hepimizin nasıl da güldüğünden bahsederim.

Rüyamda O'nu görürüm. Hava hep soğuktur çünkü; O, soğuk hava sever.


1 yorum:

Adsız dedi ki...

bayaa iyi, tebrik ederim